Eser Karakaş, Star gazetesinde çok vurucu bir “siyaset” tarifiyle, siyaset adına yaşadığımız zavallılığı yüzümüze çarpıyor.
Karakaş diyor ki, siyaset “meşru” kavramların yarışmasıdır.
“Meşruiyet dışına taşan konularda siyaset yapamazsınız.”
Bu nedenle, “temel hak ve özgürlükler” de siyasete konu olamazlar.
Çünkü, insanların temek hak ve özgürlüklerini inkâr etmek “meşru” değildir.
Bizdeki siyasi tartışmaların en önemlilerinin de “temel hak ve özgürlükler” üstünden yapıldığını söylüyor.
“Başörtüsü” mesela.
Bir kadının nasıl giyineceğine karar verme hakkı “temel hak ve özgürlüklerden” biridir, bu hakkı kısıtlamak üzere siyaset yapamazsınız.
Bu hakkını kısıtlamaya kalkmak meşru değildir.
Zaten bu yüzden bu saçma yasak da “gayrı meşru” darbeler döneminden siyasete miras kalmış ve “gayrı meşru” olmaya aldırmayan siyasi partiler tarafından da sürdürülmüştür.
Temel hak ve özgürlüklere karşı çıkmak, siyaset değildir, olsa olsa bir başka “gayrı meşru” davranışın, insan özgürlüklerine kast eden “darbeciliğin” savunulmasıdır.
İnsanların “haklarını” inkâr eden bir siyaset nasıl mümkün olabilir?
Bu zorbalıktır.
Onun için de zaten “siyaset dışı” yöntemlerle insanlara zorla kabul ettirilir.
Bugün CHP, siyasetin içinde yeri olmayan bir “zorbalığı” insanlara siyaset diye kabul ettirmeye çalıştığı için halkın büyük çoğunluğunun tepkisini çekiyor.
Bu konuda, bu toplumun büyük çoğunluğuyla aynı fikirde olduğumuzu sanıyorum.
Ama Karakaş’ın verdiği ikinci “haklı” örnekte belki de o kadar “taraftar” bulamayacağız.
Çünkü örnek verdiği ikinci konu “anadilde eğitim” konusu.
Bir çocuğun, okul yaşına kadar annesiyle babasından öğrendiği, arkadaşlarıyla sokakta konuştuğu bir dilde eğitim görme “hakkının” inkâr edilmesi, o çocuğun “temel hak ve özgürlüklerinin” inkârına girer.
İnsanın anadilinde eğitim görmesi “temel hak ve özgürlüklerindendir” ve bunun çeşitli biçimlerde çözümü mümkündür.
Dünyanın birçok yerinde eğitimciler bu “hakkı” kullanılır kılabilmek için çeşitli yöntemler bulmuşlar.
Biz de bunlardan birini seçebiliriz.
Ama bu “temel hak ve özgürlük” de siyasetin konusu haline getiriliyor.
Üstelik bu sefer, başörtüsü konusunda “meşru” siyasetin içinde duran AKP, hemen hemen hiçbir “temel hak ve özgürlük” konusunda meşru siyaset yapmayan CHP’nin safına geçiyor.
AKP ve CHP, birlikte siyasetin ve meşruiyetin dışına çıkıyorlar.
Bunu bir tek BDP destekliyor.
Milyonlarca insanın en “temel” hakkı siyaset yoluyla tıkandığında, siyasete konu olmaması gereken bir “hak” siyasi bir mesele yapıldığında da, kaçınılmaz olarak silahlar patlıyor.
Aynen başörtüsü gibi anadilde eğitimi de “siyasetin dışına çıkarmak” ve bu hakkı teslim etmek zorundayız.
İnsanlara “haklarını” verip vermemek konusunda bir tartışma sürdüremeyiz, bu hakkı yasaklayan, meşruiyetin dışına çıkar.
Bir başka konu, Alevilerin çocuklarına “zorla Sünniliğin” öğretilmesi.
Bir insana, kendi inancı dışında bir başka inancı dayatmak “temel hak ve özgürlüklere” aykırıdır ve siyasete konu olamaz.
Bu hakkı vermek gerekir.
Siyasetin, seçimin, tercihin, oy miktarının belirleyeceği bir konu değildir bu.
CHP, bu ülkede “yasakçılığın” partisi haline geldi, gayrı meşru darbelerin koyduğu her yasağı destekliyor neredeyse.
Peki, kendisini “demokrat ve ilerici” olarak tanıtan AKP’ye ne oluyor?
AKP, “temel hak ve özgürlükleri” kabul eden, insanların haklarını “meşru” gören ve
meşruiyet zemininde siyaset yapan bir parti mi, yoksa işine geldiğinde “haklardan ve özgürlüklerden” yana, işine geldiğinde bunlara karşı, yarı demokrat yarı yasakçı bir parti mi?
Son referandumda AKP, “özgürlüklerin” yolunu açmak için halktan çok büyük bir destek aldı.
Peki, bu desteğin hakkını veriyor mu?
Her alanda insanların “meşru” haklarının savunuculuğunu yapıyor mu?
Hayır.
Bizim ülkemizde insanların “temel hak ve özgürlüklerine” bir bütün olarak sahip çıkan, bunların tartışılamayacağını savunan, “meşru” ve demokrat bir parti yok.
Onun için siyaset de yok.
İnsanların “temel özgürlüklerini” reddeden çirkin ve haksız bir iktidar yarışı var sadece.
ahmetaltan111@gmail.com